Caner Fidaner'den

Dillerin ayırdığını, sözcükler birleştirir

Portakalı soydum, başucuma koydum

Naranjito

Yaz günleri manav tezgâhlarında Valensiya portakalına pek sık rastlıyoruz artık. Ama sevgili okur, sen belki de FIFA‘nın, 1982’de İspanya’da düzenlediği Dünya Futbol Kupası’nın maskotu olan “naranjito”yu da anımsarsın. Adı İspanyolca’da “küçük portakal” anlamına gelen o maskot da, aslında bir Valensiya portakalıydı! Valensiya, daha doğrusu Valencia şehrindeki katedralin de, en az, sıcak günlerde bol bol suyu içilen portakal türü kadar ünlü olduğunu buraya ekleyelim.

Eh, “portakal” sözcüğü, işin içinde bir de Portekiz parmağı olduğunu gösteriyor, oraya da geleceğiz ama sevgili okur, sen (çok dikkatli olduğun için, kuşkusuz) İspanyolca’da portakal anlamına gelen naranja sözcüğünün, bizim narenciye sözcüğümüze ne kadar benzediğini fark ettin ve “Bu iki sözcüğün arasında gizli bir ilişki mi var acaba?” diye dedektiflik yapmaya başladın bile, değil mi? İşte cevabım: Evet böyle bir ilişki var, üstelik bu ilişki çok eskilere, taaa Sanskritçe dönemine dayanıyor. Bu kadim Hint dilinde, portakal ağacına, “ejder ağacı” anlamına, nagaranga/naranga denirmiş, zaten portakal ağacının anayurdunun da kuzey Hindistan olduğu düşünülüyor. Sözcük Farsça’ya narang, Arapça’ya naranc olarak geçmiş, biz de bu sözcüğü alıp sonuna Arapça’nın -iye ekini koymuşuz ve artık turunçgiller dediğimiz meyve grubuna, narenciye adını vermişiz.

Büyülü Portakal Ağacı (Diane Wolkstein'ın Haiti halk masallarını anlatan kitabının kapağı)

Portakalı İber Yarımadası’na ortaçağda Araplar getirdiği için naranja adını da İspanyolca’ya onlar hediye etmişler. Ama asıl ilginç olanı, bu adın Fransızca’ya geçerken nasıl orenge (“oranj” okunur) olduğu: Fransızca’da başlangıçta norenge (“noranj” okunur) olan bu ad, “bir portakal” anlamına gelen “une norenge” (“ünnoranj” okunur) sözcüğünün “une orenge” (“ünoranj” okunur) şeklinde anlaşılmış olması yüzünden, baştaki “n” harfi düşmüş! Sözcük İngilizce’ye de bu kırpılmış haliyle geçmiş ve bu dilde orange (“orınc” okunur) olmuş. Dillerde buna benzer değişmeler nadir değil, hatta dilciler buna metanaliz diye hoş bir ad da veriyorlar.

Niye portakal?
Peki, biz niye bu meyveye portakal diyoruz? Bu sorunun yanıtı, bugün Portekiz‘in (Lizbon‘dan sonra) ikinci büyük şehri olan Porto= Oporto kökenli gemicilerin yürüttükleri ticaret ile ilişkili. 15. yüzyılda Porto’lu gemiciler, portakalı güneydoğu Asya’dan Avrupa’ya taşımaya başlamışlar. Porto şehrinin eski adı, Porto Cali, yani “Cali limanı” olduğundan, bu meyvenin adı da Türkçe’de önce “Portokali turuncu” olmuş, sonra zaman içinde portakal olarak yerleşmiş. Aynı meyveye çağdaş Yunanca’da da portokali diyorlar. Bu meyvenin İstanbul’da ilk kez 1790’larda görüldüğü düşünülürse, portakal sözcüğünün aslında Osmanlıca’da ortaya çıktığını düşünmek yanlış olmayacak.
Kullandığımız sözcüklerin önemli bir kısmını tüccarlar belirlemiş galiba! Özellikle bitkileri, hayvanları dünyanın bir ucundan öbür ucuna taşıyan ticaret erbabı, onların isim babası da olmuş. Ama tarihte gemiciler için portakalın başka bir önemi daha var: Henüz C vitamininin adı konmamışken, hatta vitaminler bilinmezken, C vitamini eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkan ve dişetlerinde kanamalar ile kendini gösteren iskorbüt hastalığını tanımlayan ve bu hastalıktan korunma yolunun limon – portakal yemek olduğunu fark eden denizciler, geçtikleri yerlere limon ve portakal ağaçları dikmişler ve bu meyvelerin dünyaya yayılmasına katkıda bulunmuşlar.
Ha, bir şey daha var, domates, patates gibi çeşitli bitkilerin Amerika anakarasından eski dünyaya geldiği bilinir de, eski dünyadan oralara gidenler pek bilinmez. Biz, portakal tohumlarının ikinci yeni dünya yolculuğu sırasında, yani 1493’te Kristof Kolomb tarafından Haiti‘ye ve Antillere götürüldüğünü not edelim de, bu bilinmezler alanına biraz ışık tutmuş olalım.
Sevgili okur, sen sen ol, portakal suyundaki C vitamininin sıkıldıktan sonra yarım saat gibi kısa bir süre içinde bozunduğunu unutmadan, hekimlerin “Her gün bir bardak portakal suyu içiniz!” önerisine uy, ayrıca her portakal suyu içişinde de bu yazıyı anımsa…

Caner Fidaner

Radikal gazetesinin pazar eki olan Radikal İki’nin 1 Temmuz 2007 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

03/08/2010 - Posted by | Dil Meselleri | , , ,

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum bırakın