Barbar olan kim?
Hani farklı yer ve zamanlarda tanıdığınız iki kişi vardır, yıllar sonra onların akraba olduğunu öğrenir, şaşırırsınız. Tanıştığım kişilerin memleketini, okulunu, yaşadığı yerleri sorma yaşına geldiğim için, galiba böyle sürprizleri de daha fazla yakalar oldum.
İnsanların olduğu gibi, sözcüklerin de birbiriyle ilgisiz görünenleri akraba çıkabiliyor bazen, böyle durumlar -nedense- beni heyecanlandırıyor. Örneğin, bir şeker çeşidi olan akide ile geleneksel kozmetik yöntemi ağda’nın kardeş olduklarını biliyor muydunuz? Kullanım yerleri çok farklı olsa da, her ikisini de şekerle suyu kaynatıp yoğunlaştırarak elde ettiğimizi düşünürseniz, bu akrabalık daha anlaşılır hale gelebilir. Gerçekten de sözlükler hem şeker olan akidenin, hem de ağdanın Arapçada “koyu kıvamlı nesne” anlamına geldiğini yazıyorlar ve coğrafi köken olarak da Suriye’yi gösteriyorlar. “Madem kökenleri aynı, bu iki sözcüğün giysileri niye bu kadar farklı?” derseniz, bunun cevabı şöyle: Akide şekerinin adını İstanbullular koymuş, ağda ise halk ağzından dilimize girmiş. Okumaya devam et →
24/04/2010 Posted by canerfidaner | Dil Meselleri | akide şekeri, ağda, barbar, Berberi, Conan The Barbarian | Yorum bırakın
Neden yazıyorum?
Sait Faik 11 Mayıs 1954’te ölmüş. Aynı senenin 17 Eylül’ünde doğduğuma göre ben o günlerde anamın karnında beş aylık bir ceninmişim. Yani kalbim atmaya başlamış, dimağım da gelişme yoluna girmiş o sırada.
Öldüğünde Sait Faik’in bütün mevcudiyetinin ortadan kalktığını, yok olduğunu kim söyleyebilir? Belli ki onun varı, yoğu toprağın altına sığmayacak kadar çoktur. Ben derim ki sadece yazdıkları değil, Sait Faik’in hissiyatı, tefekkürü, kafasındaki hayaller ölümünden sonra tebahhur etmiş etrafa yayılmıştır. Veyahut çaydanlığın altındaki su kaynamaya başlayınca nasıl kendine bir yer bulup dışarı çıkar, dağılır, görünmez olsa da o buharı ta içerden burnunuzla hissedersiniz, işte Sait Faik’in terekesi de öyle geniş, öyle zengindi ki cümle aleme yetecek kadar geniş bir mesahaya dağılmış olsa gerek. Muhtemeldir ki aradan bir zerre kaçıp anamın karnına girmiş, oradan da benim pıt pıt atan yüreğime kadar gelmiştir. Belki de hayat enerjimin bir kısmını o zerreye borçluyum, kim bilir? Eğer bir tercihte bulunma imkânım olsaydı, “Haritada Bir Nokta” hikâyesinin son dokuz kelimesinin benim payıma düşmesini isterdim:
“Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
-
Diğer 1.609 aboneye katılın
Kategoriler
- Çok kısa öyküler (49)
- Öykü çevirileri (2)
- Öyküler (94)
- Deneme (5)
- Dil Meselleri (43)
- Ellilikler-1: Hüzün (25)
- Ellilikler-2: Hayret (16)
- Güncel (2)
- Mikroöyküler (10)
- Nanoöyküler (6)
- Okurken (5)
- Uncategorized (12)
- Yol Masalları (22)
- Şiirler/Şairler (48)
Sandıkta neler var?
Caner Fidaner’den
Blogumda ara:
Etiket Bulutu
Alef Alfa Asuman Susam Avare Kuşlar Avustralya Ağaca Tüneyen Baron aşk barselona Behçet Aysan Berkin Elvan Borges D1 Kafelerin Zeus'u Daskalopetra desakralizasyon deus dil Dil Mağarası Endülüs eros escribo Fotoğraf Francis Bacon gaudi haiku Herman Melville Homeros Hrant Dink inci Italo Calvino Jorge Luis Borges katalonya kelebek Kibele kül Küçük Prens Kıbrıs Langston Hughes la sagrada familia las meninas Lyon Martı Mikroöykü Moby Dick nanoöykü Nişanyan Orson Welles park güell picasso Rabindranath Tagore Rabindranat Tagor Rae Armantrout Richard Bach Safo sait faik sakrum sakız Seferihisar Sidney simurg spiro Stray Birds sözcük sözlük Sığacık Tagor Tagore velasquez viyolonsel Yeni Atlantis yorgo zerdüştçülük zeus Üçüncü Adam çello özgürlük